Gönderdiğin ıslanmış mektubu aldım. Kelimeler dağılmıştı
harfler birbirine girmişti. Islanmıştı kağıt
seninle ağlamıştı. Kelimelerin ıslak ve yağmur tadındaydı. Virgülden sonra süzülecek
noktanın ardından düşecek
Islak Mektup gibiydi...
Ya ağlarken yazmıştın mektubu yada yazarken ağlatmıştın harfleri. Ama tutmak isterdim gözyaşını akmasın diye
ya da tutunmak gözyaşına ve birlikte düşmek yanağından boşluğa. Boşluğun ardında yokluk var ve damla damla senden uzaklaşmak. Senin yanağından kopan bir damla olmanın ötesinde senden kopmak var...
Dayanır mı sandın buna yürek. Bir damla yaş mıdır sadece yanağından süzülen
yüreğinin bütün ateşini taşımaz mı sandın o gözyaşı. Ve ona tutunmaya kalkan beni ateşlere yakmazmı sandın. Gözlerinin renginde akar sanırdım gözyaşını ve tadı deniz tadında. Bilirsin denizleri ne kadar sevdiğimi
ama nedenini de bugün öğren istersen...
Denizleri sevişimin tek sebebi
bana yüreğini getiriyor oluşudur. Yüreğin gibi sonsuzluğu çağırıyor oluşu. Deniz sen varsın diye denizdir. Sen hatırlattığı için sevgilidir...
Gözyaşına ne tutabildim
ne dokunabildim
ne de tadabildim. Bir damla
gözyaşı böyle mi yakarmış bildim ve yandım. Ama senden ayrı kalmamak adına
boşluğa düşmemek adına yanmaya razı olup; yanağındayken tutmak isterdim yinede o gözyaşını...
Ve şimdi susmak istiyorum
çünkü içim acıyor. Sade içim değil ruhumda acıyor. Eline bir gonca gülü alıpta saatlerce ağlayan insanlar görmüştüm. Ve onlara belki de gülmüştüm. Bir selam geldi diye sevgiliden saatlerce çocuklar gibi sevinenler görmüş gülmüştüm; deli bunlar diye...
Gülünen şey; başa gelen şey olurmuş bildim şimdi...
Ne acılar yaşamış direnmiştim. Ne fırtınalar görmüş yıkılmamıştım. Yıllarca yaşamış yaşlanmamıştım. Ne yangınlardan geçmiş yanmamıştım
yansam da külümden güller yetiştirmesini bilmiştim. O küllerden yeniden binalar ben
bir damla gözyaşına yenik düştüm işte...
Şimdi fırtınalar terletir
acılar haz verir hep. Hep içimin bir yerinde bu durumdan zevk alır daha fazlasını isterim. "Aşk" denilen şey; belki de bunun
adıdır bilmiyorum. Bir balık denizi nasıl tarif etsin ki hem. Artık denizlerin tadını
boğazıma kaçan sularından biliyorum. Birde gözyaşının tadını bilmek istiyordum
denizlere ne kadar benziyor diye...
Ama gel görki tutamadım ki tadabileyim. Tutunamadım ki arınayım. Bir fırtınadan özge
bir yangından daha yanık
bir çığlıktan daha acıymış bir damla gözyaşı. Ve ben şimdi acılara ve yıllara yenik düşmedim de; bir damla gözyaşına yenik düştüm. Gel
gel de gör beni...
Cümlenin sonuna koyduğun o noktaya uzun uzun bir daha baktım. Yağmurdan sonrasına benzer bir toprak kokusu kapladı her yanı. Ama sen duyamayacaktın bu kokuyu; çünkü gözyaşından yangınlar çıkarmak telaşındaydın. Ve o yangınlarla birlikte yüreğimi yakmak çabasındaydın. Şimdi bekle
bir gün gözyaşı şişelerini alıp yollara düşersem. Elimi de gönlüm gibi ateşe dayanabilir hale getirirsem
bekle işte o zaman geleceğim...